Beykoz Dalyanı her sene Nisan Ayı sonu ya da Mayıs ayı başında Yalıköy açıklarında kurulmaya devam ediliyor.
Tarihi Beykoz Dalyanı olarak da bilinen Dalyan, Fotoğraf Sanatçıları için İstanbul'da vazgeçilmez mekanlardan biri konumuna da sahip.
Dalyan Balıkçılığı, Osmanlı Döneminde kullanılan bir balık avlanma yöntemi. İşin bazı erbaplarına göre Avlanmak için havanın fırtınalı olması şart. Deniz suyunun bulanmasıyla yönünü kaybeden balık bu sayede ağlara takılıyor.
Beykoz'un 17. yüzyıldan bu yana vazgeçilmez geleneği ve su avcılığının en eski yöntemi dalyan Beykoz Sahillerinde yeniden kuruldu.
EVLİYA ÇELEBİNİN GÖZÜNDEN DALYANLAR
Evliya Çelebi'nin de seyahatnamesinde yer verdiği dalyan sistemi "gözcü" ya da "vardacı"nın balıkların gelişini haber vermesiyle birlikte heyecanlı bir şekilde avcıların mesaini başlatıyor.
Genellikle Mayıs ayında kurulan ve yaz sonuna kadar avlanma faaliyetinin devam ettiği Beykoz dalyanında avcılık bu yıl da 2 yüzyıldır olduğu gibi yeniden başladı.
Deniz dibine çakılan kazıklara bağlanan ağlarla avlanan balıklar, Beykozluların ve İstanbulluların sofrasına ulaştırılıyor.
Evliya Çelebi "Seyahatname" isimli eserinde yer verdiği dalyanları şu ifadelerle tarihe not düştü:
“İskele önünde, beş altı kadar gemi direğini birbirine bağlayarak denize dikmişler. Direğin ta tepesinde, bir adam bekçi olarak oturur. Karadeniz’in dalgalarından kurtulan kılıç balığı bu limana girince, direğin tepesindeki adam elindeki taşı kılıç balıklarının ardından denize atar. Taş denize ‘cum’ diye düşünce, zavallı balıklar limana doğru ‘selâmettir’ diye kaçmaya başlarlar. Derhal denizin etrafını saran ağların ağzından içeri girerler. Gözcü ise direk başından ‘Alâ!’ diye bağırmaya başlar. Avcılar ise, balık ağının ağzını kapatıp, içeride kalan kılıç balıklarını mızrak ve tokmaklarla vurup avlarlar. Bu balıklar, taşıdıkları kılıca hiç davranmayan tembel balıklardır. Bir kulaç kadar uzun burun kılıcı ağın deliğine girince, kımıldamaya bile vakit bulamaz. Fakat eti sarımsaklı ve sirkeli tarator ile pişirilince, gayet nefis bir yemek olur. Bu dalyanın balığı, balık emini tarafından yetmiş yük akçeye satın alınır.”
Son yüzyılda dalyan geleneği kaybolurken, Beykoz sınırları içindeki 52 alandan da sadece bir tanesi yaşatılmaya devam ediyor.
İstanbul'un son dalyanı da Yalıköy önlerinde kurulan dalyan olarak dikkati çekiyor.
MERHAMET NE OLA Kİ ?
Bu arada uzun yıllar dalyan kurulma anlarını haberleştirmiş biri olarak bu seneki dalyan fotoğraf çekimi esnasında ağ onaran bir ustaya rast geldik. İşine odaklanmış ağzından bir kelime çıkmaz iken sadece " Ben usta değilim " alçakgönüllü cümlesi çıkıverdi ağzından.
Ağ onarma işine daldığımız ustanın hünerli ellerinden çıkan tadilat, onarım işini takip edip görüntülerken, yanındaki bir beyefendiden geldi cümle " Sen bu işe ne denir bilir misin? "...bilmiyorum ne ola ki cümlesini karşılık verdim..." Merhamet derler bu işe "
Tabii ki oradan ayrılır ayrılmaz arama motorundan Merhamet nedir diye aramaya başladım ancak o toplumda bilinen anlamı çıkıyordu önüme hep. Nihayet Balıkçılık, Merhamet falan yazdığımda ulaşabildim bilgiye...
Yırtılan ağları onarmaya merhamet bir başka adı ile matiz denmekte imiş. Kelimenin aslı ise Meremet iken yıllar içerisinde Merhamet denmeye başlamış.
TALİP ERCAN - ERHA BEYKOZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder