31 Ekim 2020 Cumartesi

MUAMMER ERCAN, " ÜLKEMİZİN ACI GERÇEĞİ DEPREMLER


Kim ne derse desin, kim ne anlatırsa anlatsın hepsi boş. Bizde bu cehalet, bu sorumsuzluk ve duyarsızlık olduktan sonra daha çok feryat sesleri duyarız. Maalesef dün gene bir deprem gerçeği ile yüz yüze geldik. İzmir’in Seferihisar ilçesinde meydana gelen 6.6 büyüklüğündeki deprem, bu işin ne ilki, nede sonu olacaktır. Depremler ülkemizin vazgeçilmez, acı bir gerçeğidir. 

Gün geçmiyor ki, feryat seslerini duymayalım. Birde hepimizin bildiği o malum ses var ya? Malumunuz, O sesi her duyduğumda tüylerim diken, diken oluyor. “ Sesimi duyan var mı? ” Allah hiç bir kuluna, böylesine acı bir sesi, duymayı nasip etmesin. Bende herkes gibi deprem bölgesinden canlı yayın yapan televizyon kanallarını izlemekteyim. İnanın izlerken bile insanın psikolojisi bozuluyor. Siz birde o anı orada yaşayan insanları bir düşünün. 

Çok sevdiğiniz anneniz, babanız, eşiniz, kardeşiniz veya evladınızın o moloz yığınlarının altında kalmış. Çaresizce kurtarılmayı bekleyip, hayatta kalma mücadelesi veriyor. Böylesine bir üzüntüyü hiç birimiz yaşamak istemeyiz. Allah-u Teâla biz kulları olan insanlara sürekli ikaz ve uyarılar yapmaktadır. Fakat bizler kullar olarak, yapılan bunca uyarıya rağmen, hiç bir önlem almamışız. 

Sanki daha dün olmuş gibi, gözümün önüne geliyor. 17 Ağustos 1999 depremi. Aradan 21 yıl geçmesine rağmen hiç bir önlem alınmamış. Hepimizce malum 17 Ağustos depreminin resmî bilançosu çok ağır olmuştu. Bu depremde 18 bin 373 kişi hayatını kaybederken, 48 bin 901 kişi yaralanmıştı. Üstelik 5 bin 840 yurttaşımız ise kaybolmuştu. Yıkılan ev ve işyerleri ile sönen ocaklar cabası. 

Bir düşünsenize? O yıllarda dünyaya yeni gelmiş bir bebek, bugün itibariyle tam 21 yaşına gelmiş. Bence herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli. Acaba o tarihten bu zamana kadar nasıl bir önlem aldık. Öyleyse hemen söyleyeyim, korkunun ecele faydası yok. Bizler yapılan bunca ikaza rağmen, hiç bir önlem almamış isek, ölmek bize müstahaktır. 

Bugüne kadar, dilim döndüğünce, depremler ile ilgili, birçok makale kaleme aldım. Sizlere her fırsatta gündeme getirdiğim bir hadise var. 17 Ağustos 1999 depremi sonrası, İstanbul’da olası bir depremde, en çok zarar görecek yerler, yazılıp çizildi. 

Silivri, Büyükçekmece, Beylikdüzü, Avcılar, Küçükçekmece, Bahçelievler, Bakırköy ve Zeytinburnu ilçeleri bu kara listede yer aldılar. Bu yerleşim yerleri deprem kuşağında olmasına rağmen, çok katlı bina yapımına müsade edildi. Üstelik bu yerleşim yerlerinde yapılaşma halen tüm hızıyla devam etmektedir.

Geçmişte tarla olarak kullanılan bu tarım alanlarının, imara açılmış olması ise son derece yanlıştı. Normal şartlarda bu bölgelere imar izni verilmesi bile yanlış ilken, birde 30-35 katlı gökdelenlerin yapımına müsade edildi. Her nedense deprem kuşağında olmayan birçok ilçeye bile, bu denli müsade edilmedi. Yapılan bunca yanlışın bir çok sebebi vardır. Bunların en başında rant kavgası gelmektedir. Para kazanma hırsı, cehalet, umursamazlık gibi sebepler ile bu listeyi çoğaltabiliriz.

GELELİM BEYKOZ İLÇESİNE

Beykoz ilçesi için ne yazarsan yaz, ne çizersen çiz hepsi boş. Sizlere her fırsatta söylediğim bir söz var. Böylesine güzel bir yerleşim yeri maalesef, yıllardır iyi yönetilmiyor. Beykoz’daki binaların hemen hemen hepsi, çoktan ömrünü tamamlamış durumdadır. 80’li yıllar sonrası alınan sit kararları vatandaşın elini kolunu bağlamıştır. 

Daha sonraki yıllarda ise, oğlum kızım kira köşelerinde sürünmesin diye, atılmış olan kaçak katlar vardır. Derme çatma temeller üzerine inşa edilen bu katlar, birer ölüm makinesine benzemektedir. Sanatçı, topçu, popçu, iş adamı, milletvekili, bürokrat kişiler için bir şeyler yazmak gerekirse. Nasıl olsa onların keyfi yerinde. Üstelik deprem, sel gibi bir endişeleri de yok. 

Hep söylüyorum. Seçim zamanı geldiğinde oyların çoğu garibandan gelmektedir. Buna rağmen, top atsan bile yıkılmaz, lüks binalarda oturanlar ise hep zenginler olmuştur. Böylelikle ilçenin gerçek sahibi olan öz Beykoz’lular, halen bugün itibariyle, cezalandırılmaktadır.

İlçeye sonradan gelenlerin keyfi yerindedir. Fazla lafa gerek yok. Aklın yolu bir. Hiç zaman kaybetmeden artık ne yapılacak ise yapılsın. Yoksa o malum sesleri daha çok duyarız. SESİMİ DUYAN VAR MI?

Kalın sağlıcakla


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder