22 Kasım 2020 Pazar

TALİP ERCAN İLE HAYATA DAİR....

 


Hey gidi hayat hey ...nerelerde nerelere geldik...düşünebiliyor musunuz geçen sene bu anlarda, bu tarihte nerede ne yapıyor ya da ne düşünüyordunuz? ya şimdi ne düşünüyorsunuz? 

Gerçekten de yaşadığımız hayatı ölümsüz sanan geniş bir kitle olsa da bunları edebi anlamda tarif edecek olsak Tecahül-ü Arif Sanatı icra etmekteler diyebiliriz...sonuçta Edebiyat Bölümü mezunu bir kişi olarak yazım ve medya hayatıma girdiğinden beri Ebedi anlamda sanatlara büyük ilgi duymaktayım...bilmeyenler için söyleyeyim -Bildiği halde bilmezden gelme sanatı- Tecahül-ü Arif...

Şöyle bir etrafınıza baktığınızda hatta en yakınınıza baktığınızda bu sanatı icra edeni fazlası ile görmeniz mümkün...hayatın her aşamasında sanatta, sporda, ekonomide, turizmde , sanatta çok kullanan hatta ustalaşmış isimler var. Hele ki bir akşam televizyonda bir tartışma programını izlemeye başladığınızda ne de çok Tecahül-ü Arif icracılarına rast gelinmekte.

Ben ne zaman bu Ebedi Sanat dalını yazsam birileri yazının altına -Yine bahsetme şu Tecavüzcü Arif'ten- yorumu yapsa da  biz bildiğimizi yazacağız. Mesela Tevriye Sanatını da severim, Mecazı Mürsel'i de, Teşbih de...

Neyse konuyu dağıtmayalım isterseniz...ne dedik geçen sene bu anlarda, bu gün ne yapıyorduk, ne düşünüyorduk diye unuttuysanız, Facebook hatırlatmakta üzülmeyin. İki sene önce ben bu gün Antalya'da, Beykoz Futbol Takımında 70'li yıllarda kalecilik yapan Cihat Susever ile Antalya'da buluşup sohbet etmişim mesela...

Geçen sene bugünlerde şu evi bir alsam, şu tatile bir çıkabilsem, şu araba hala kafamda, işimde şefliğe yükselsem, hayırlı bir kadın ya da erkek bulup evlensem diyen milyonlar şimdi İnşallah Covid 19 olmam cümlesinde birleşmiş durumda.

Geçen sene selam verdiğimiz muhabbet ettiğimiz pek çok tanıdığımız bu hastalık pençesinde ayrılıp gittiler...hemen her gün sosyal medya hesabından bir vefat haberine, paylaşımına yorum yapmaktayız. Yarına çıkacağımız ise belli değil...

İyide o halde ne yapalım değerli dostum dediğinizi duyar gibiyim...öncelikle kul haklarınız varsa biran önce ödeyin derim...tabii bu geniş bir alanı içermekte...para, altın borcunun yanı sıra başkaları hakkında yapılan kötü yorumlar, o konuştuğunuz kişide o hal, o yaşantı olsa bile yine kul hakkına girer.

Allah'a inanıyor ve İmanın ve İslam'ın Şartlarından haberdar isek bunun gereğini de yerine getirmek gerekmez mi? ha biliyor bazen yapıp bazen yapmıyorsak o da farklı bir hesap içermekte...-Sana ne kardeşim benim hayatımdan- da diyebilirsiniz...biz insani, vicdani ve İslami düşüncemizi aktarıp talepte bulunmaktayız.

İşte o ki etrafımızda, ülkemizde Tecahül-ü Arif Sanatını bilerek ya da bilmeyerek icra eden milyonlar var...ölümün bir tık uzakta olduğunu bildiği halde bilmezden gelen, tamam Ahiret de var Hesap da var ancak , biraz daha gönlümce yaşayayım, biraz yaşımı başımı alayım sonra başlarım namaza, niyaza diyen yüzbinler, milyonlar var...

Hele ki çok sevdiği bir aile yakını ya da arkadaşının Cenaze Namazı için geldiği camide Okunan o Vakit Ezanına icabet etmeyenler de var ki en fazla da onlar dokunmakta bana...tabii ki bütün bunlar bir nasip-kısmet olayı olsa da nasibini de kısmetini de insanoğlu kendi de yaratabilir...burada yaratmak kelimesini de mecazi anlamda kullandığımı bilmenizi isterim...

Yoksa bazı şarkılarda geçtiği gibi Ben sensiz dünyada yaşamaktansa senle Cehenneme gitmek isterim diyenler de yok değil...Çile bülbülüm çile şarkısı rakılı mezeli mekanlarda söylenirken gırtlağı patlarcasına Allah diyen milyonlar var...

Hayat kısa be dostum....Sen aklını kendine sakla diyenlere de Allah'tan Hidayet diliyorum...zor, gerçekten de çok zor bir sınavdan geçmekteyiz... Allah evinde barkında yiyeceği, içeceği, giyeceği, yakıtı olmayanlara yardım eylesin...öte yandan trilyonlar ile oynayanlara ise bu garibanlara yardım etmeyi nasip eylesin de demek isterim...

Dört duvar arasında ne çileler yaşanmakta, ne ızdırab hali var...üstelik bunları görmezden gelen bir üst, bir alt, bir yan komşular mevcut...yırtık çorabı ile halen daha camiye gelenleri görmekteyiz...pantolonuna yama yapanları da ...bunun tersi bir giydiği çorabı bir daha giymeyen, evdeki gardıropta onlarca kışlık, yazlık elbisesi, montu olan milyonlar var...

Kendi çocuklarımızın üstüne titriyoruz, her sene cep telefonlarını değiştirip yeni modelini hediye ediyoruz, cebine okula giderken 50-100 lira koyuyoruz ancak, cebinde bir sakız parası olmayan binler, yüzbinlerce çocuk var...bu dünya alt üst olup, bela ve musibetlerin muhatabı olunuyorsa bu garibanların ahı yüzünden olsa gerek...

Hele ki o zengin trilyoner kesim var ya onların yatacak hiç yerleri yok...saçma sapan tablolara servet ödeyip, bu ülkenin garibanlarını görmeyen, işitmeyenler sahi sizin yatacak yeriniz var mı? ölüme bir çare var mı? kendiniz ölümsüz mü sanıyorsunuz?

Yahu bir gün gidin bir gariban mahallesine, çalın muhtarlığın kapısını ve ulaşın garip gurabalara... yardım yapmaktan, sevaba girmekten vazgeçmeyelim dostlar gelin hep birlikte çevrenize komşularınıza, mahallenize bir dönüp bakın benim üç montum var, kazak ile dolaşan gariban var mı? kömür yakan bir gecekondu bacası arayıp girin içeri ya da kapıdan yapın yardımınızı....

Asıl kısıtlamalar beyinlerde olanlar olsa gerek, yardımı kısıtla, garibanı kısıtla, çalışanının hakkını kısıtla...o paralar sizi bir gün gelecek kısıtladıkça kısıtlayacak dört kollu son yolculuk aracının muhatabı yapacak. 

Üstadın da dediği gibi iki kapılı bir handa yürüyoruz gündüz gece be dostlar....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder