2 Ocak 2021 Cumartesi

MUAMMER ERCAN " ASKIDA EKMEK..."


Bir çoğunuzun bildiği gibi uzun yıllardır Şişli’de oturuyorum. Yaklaşık bir yıldır gerek ülkemiz, gerekse dünyada birçok ülke zorlu bir süreçten geçiyor. Tabii ki her şeyden önemli olanı, sağlığımız söz konusudur. Bu işin birde ekonomik boyutunun olduğu herkesçe bilinmektedir. 

Sizlere buradan, sıkıntıda olan sektörlerin isimlerini yazsam, sanırım sayfalar yetmez. Birçok insan gibi benimde her fırsatta, sıkça kullandığım bir söz var. Allah'ım öncelikle gerçek ihtiyaç sahibi olan insanlara yardım et. Tabii gerçek ihtiyaç sahibi demişken. Kimin gerçek ihtiyaç sahibi olduğu da tartışılır. Bu arada eski bir ata sözü geldi aklıma. “Güvenme dünya güzelliğine bir sivilce yeter. Güvenme dünya malına bir kıvılcım yeter.” derdi atalarımız. 

Ata sözlerimizin ne kadar da doğru olduğunu, 17 Ağustos 1999 depreminde  tecrübe etmiştik. Tecrübe demişken Allah böyle bir tecrübeyi hiç bir kuluna, bir daha yaşatmasın. O yıllarda, 3-5  tane apartmanı olan bir kişinin, nasıl da her şeyini kaybettiğini. Veya devasa, büyük işletmelerin, nasıl yerle bir olup, toprağa gömüldüğünü. Sonrasında ise o variyet sahibi kişilerin, Kızılay çadırında nasıl yaşadıklarını gördük. 

Şu an salgın nedeniyle birçok sektör kapılarına kilit vurmuş durumdadır. Hani hazıra dağ dayanmaz deriz ya. Şayet bu süreç böyle devam ederse, maalesef birçok sektör batacaktır. Bunun başka bir izahı da yoktur. 

Yukarıda sizlere uzun yıllardır Şişli’de oturduğumu söylemiştim. Bu sabah erken kalkıp, evime çok yakın mesafede olan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Halk Ekmek Büfesi satış noktasına gittim. Sonrasında çalışan kişiye 2 lira verip, 2 tane ekmek istedim. Genç satıcı bana, hiçbir açıklama yapmadan, poşete 3 tane ekmek koydu. Kendisine yalnız ben 2 tane ekmek istedim diye söyledim. Büfe çalışanı bana, bir hayırseverin 500 adet ekmeği ücretsiz dağıtması için parasını ödediğini söyledi. 

O an, kısa bir süreliğine de olsa, şaşa kalmıştım. Sonrasında ise hüznü, sevinci, duygusallığı, mutluluğu hepsinden önemlisi, karmaşık duygular yaşamaktaydım. Herkes gibi bu tür yapılan yardımları, televizyon ekranlarında ve gazete sayfalarında  okuyordum. Yalnız bire bir, sıcağı sıcağına, bu tür yapılan bir hayra, ilk kez şahit olmam beni çok duygulandırmıştı. Büfe çalışanı genç arkadaşa çok teşekkür edip, bana verdiği ekmeği geri alıp, gerçek ihtiyaç sahibi olan birine vermesini istedim. 

Kendisi abi yapamam, geri alamam deyip. O kişi her gelen kişiye ayrım yapmadan 1 adet ekmek vermemi istedi. Karşılıklı alırdın, almazdın diye tatlı bir sohbete tutuştuk. Eh ne yapalım, o zaman yapacak bir şey yok deyip, verilen ekmeği aldım. Sonrada Allah o hayır sever kişinin kazancını arttırsın. Allah o kişiden razı olsun deyip, evin yoluna koyuldum. Eve gelene kadar o fazla olan ekmekten gözümü alamamıştım. 

Yardımda bulunan o kişi, ne kadar da anlamlı bir iş yapmıştı. Adı belli değil, sanı belli değil, kim olduğu belli olmayan bir kişinin, aldığı sevabı bir düşünsenize. Üstelik günün her saati uzayıp giden, halk ekmek kuyruklarını hepimiz görmekteyiz. Eskilerin değişiyle, sağ elin verdiğini, sol elin görmemesi gerektiğini bilmekteyiz. 

Bahsetmiş olduğum o kişi tam da öyle yapmıştı. Ne diyelim, Allah bu kişilerin sayısını arttırsın. Benim ise Halk ekmeği tercih etmendeki en büyük sebep. Daha hijyenik tesislerde üretildiğini bildiğimden dolayıdır. Yani ara sıra da olsa, bazen bende  halk ekmek tüketiyorum. 

GERÇEK İHTİYAÇ SAHİPLERİ

Gelelim gerçek anlamda ihtiyacı olan kişilere.  Yaradan öncelikle bu kış günlerinde, sokaklarda yaşam mücadelesi veren  kişilerin yardımcısı olsun. Sonrasında ise Allah kirada olanlara yardım etsin. Büyüklerimizin dediği gibi, ay dediğin nedir ki. Göz açıp kapayıncaya kadar geliyor. Hele birde işini kaybetmiş. çalışmıyor isen, vaydır haline. Üstüne üstelik, birde borcun var ise, durumun daha da vahim. 

Şükürler olsun ki, bizler emekliyiz. Eskilerin değişiyle, Allah devletimize zeval vermesin diyorum. Öyle veya böyle, bizlerin evlerinde çorbamız kaynıyor. Allah kimsenin ocağını kısmasın. Özellikle evlerinde çorba bile kaynatamayan, birçok insanımız var. Mevla öncelikle onlara yardım etsin.

KULÜPLERİMİZ BATIYOR

Sokakta kalan yurttaşlarımız, aç sefil insanlarımız varken, ne kadar da önemli değil mi? Spor kulüplerimiz. Söz konusu benim dile getirmek istediğim,  özellikle profesyonel kulüplerimizdir.

Bazı platformlar sıkça dile getirdiğim bir hususu yazmak  istiyorum. İnanın başta futbol olmak üzere spordan soğudum. Hatta bazen, nefret bile ettiğim oluyor. Bundan birkaç ay önceydi sanırım. Haber kanallarının birinde Caner ... 2 trilyonluk arabasıyla diye,  bir haber gözüme ilişti. Arkadaş o an, kafayı yiyesim geldi. 

Bu haber yayınlandıktan birkaç hafta sonrasında ise,  ünlü futbolcu Arda ...10 trilyonluk arabasıyla Akmerkez’de diye bir haberi izledim. Sizlere birkaç ay önce yazdığım bir makalemde, “Kulüplerimiz borç batağında” diye bir yazı kaleme almıştım.  O makalemde kulüplerimizin yasal borçları ile ilgili bildirimlerim olmuştu. Şayet kulüp başkanları, böylesine bonkör davranıp, transferde uçuk paralar  harcamaya devam ederler ise, tabii ki kulüplerimiz batar. 

Neyse ki, Futbol Federasyonunun  bu konu ile ilgili bir çalışması olduğu bilinmekte. Asıl borç sorumluluğu, kulüp başkanlarında olacağı söyleniyor. Umarım bu konu biran önce yasallaşır. Yasallaşsın ki bu pütürsüzce yapılan harcamalara son verilsin. Bizler bazı yerlerde, farklı mekanlarda, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş diye birbirimizi yerken, elin oğlu malı götürüyor, haberin olsun. 

Daha öncede söylediğim gibi. Akbil ile işe gidenlerden, trilyonluk Jeeplerle antrenmana giden sporcular için yardım toplanıyor. Sonrada bunun adına spor deniyor. Tabii bunun neresi spor ise? Sizlere son olarak gerek ülkemiz, gerekse tüm dünya ülkeleri, şu lanet olası virüsten biran önce kurtulsun diyorum. Kurtulsun ki, eski günlerimize dönebilelim. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder